8 Ağustos 2018 Çarşamba

GECE İLE ŞAFAK - FATMA ERDEK II KİTAP YORUMU

Merhabalar, ben Kalemzen. Hayran kalarak okuduğum ve elimden geldiğince yaptığım Gece ile Şafak yorumuma hoş geldiniz.. Eğer merak ediyorsanız birazcık daha aşağı davet ediyorum sizleri. *.*





Kitabın Yazarı: Fatma ERDEK
Yayınevi: Ephesus Yayınları
Yayınlandığı Tarih: 2015
Sayfa Sayısı: 523
KARANLIKTA GÖREN GÖZDÜ YÜREK,
BİR KEZ BAĞLANDIĞINDA, İZ SÜRÜYORDU.
Onlar sevgiyi de, acıyı da birlikte yaşamışlardı. Büyüklerin
dünyasında kötülüğün kurbanı olmuş, kaderin savurduğu farklı
yönlerde kaybolmuşlardı.
Yıllar geçmiş, yaşamlar değişmiş, dile getirilemeyen acılar
karanlıklarda hapsolmuştu. Ancak bir gerçek vardı ki; aynı
ateşte yanan yürekler, biraz örselenmiş, biraz olgunlaşmış
olsa da, birbirini tanıyordu.
Fakat hayat bu kez onlara farklı roller çizmişti.
Gece, intikam ateşiyle yanan bir kadın... Şafak, sevdiği kadını
korumak için kendinden vazgeçmeye hazır bir erkek... Gerçeği
ararken, aşkın ve tutkunun esiri olan iki yürek...
Bir yanda dar, çıkmaz sokaklar, birbirine yaslanmış
gecekondular, benzer yazgılar, yüzler, insanlar...
Diğer yanda karanlığa sahte ışıklar yakan sazlı sözlü mekanlar,
suçlar, suçlular, hem sefil, hem de göz alıcı hayatlar...
TEHLİKENİN KOYNUNDA, SIRLARLA ÇEVRİLİ
DERİN BİR AŞK HİKAYESİ OKUMAYA HAZIR MISINIZ?



Bir yazarın elinden ne tarz çıkarsa çıksın, tadı damağınızda kalıyorsa, o eller öpülür.
Ephesus Yayınlarından çıkan Melek Zamanı'ndan beridir takipteyim. Kalemi eşsiz. Her kitabını hiç istememe rağmen hızlıca okuyup bitiriyorum. Gece ile Şafak hariç. Beş günden fazla elimde kaldı. Bitmesin diye kelime kelime tekrar okudum ama bir sonraki bölümde neler olup bittiği öğrenmek için sayfayı çevirmemek için kendimi zor tuttum. Bittiğinde ise Gece ile Şafak'ı okuduğum için büyük bir memnuniyet ifadesi yani gülümsemeyle kapattım kitabı.

Diğer kitaplarında sadece bir karakterin geçmişi duyuyoruz. Bir karakter bir şekilde diğerlerini bastırıyor. Bu kitapta her şey çok daha farklıydı. Ortak geçmişleri ruhlarını bir kılıyor.




    Gel gelelim hikayelerine...  İki çocuk, yüreği yanık iki genç insan... Kitabın kapağındaki çocukları okurken anlayacaksınız. Onlar Karaca ile Toprak. Onlar bağlanmış iki yürek.



Gece yola bir görev gereği çıkmıştı. Bu görevde ne aşka ne intikama yer vardı. Ama Gece ikisine de bulaşıyor. Aşkın zaten kim olduğunu anladınız ama intikamını kimden aldığını söylemeyeceğim. :D



Aynı görev, Şafak'a da vurmuştu. Ayhan Çakır'ın güvenini kazanıp ÇakırKeyif'in yöneticisi aynı zaman da Gece'nin koruması olmuştu.

Buradan sonrası Gece ile Şafak'ın birbirlerine olan hislerinin açığa çıkması ve bir kaç aksiyon macerasıyla sürüp gidiyor. (Spoi vermek istemiyorum T_T)



Biraz da diğerlerinden bahsetmek istiyorum. Mesela, Marika ve Devran. Onların hikayesini okurken gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Okuyunca ise beni daha iyi anlayacaksınız.


Ceylan ve Tuncay ise kanayan yara. Farklı dünyalara ait oldukları başından belliydi ama Tuncay o dünyaları, yaşamları bir kılmaya niyetliydi. Nitekim eğer Demirhanlı çıkmasaydı karşısına yapardı da. Lakin geç kalmıştı ve babasını elleriyle öldürdü.



Kalemzen'den tavsiye; eğer hala bu kitabı okumadıysanız en yakın zamanda kitapçınıza uğrayınız.
Bir sonraki yorumumda görüşmek üzere..

MARSLI - ANDY WEIR II KİTAP YORUMU




Merhabalar, ben Kalemzen. Bu da Marslı yorumum. İlk yorumdaki heyecanı attığımı umuyorum. Teşekkür etmem gereken insanlara bir küçük not bile iliştirememişim ya, tüh bana. Onlara sonsuz bir borcum var. Bizim için uğraştığınız, teşekkür ederim.  ( Geç oldu ama güç olmasın değil mi ama? ���� )

O, Dünyanın en ünlü adamı.
Sorun şu ki, Dünya'da değil. 
Mark Watney, 31 sol icin tasarlanmış bir Hab'ta 1.5 yıl yaşam savaşı veren insan.


Kitabımız turuncu renkli kapağıyla ilgi çekici. Kapak dokusu da bir harikaydı. Baştan söyleyeyim kitabın neredeyse her cümlesine hayran kaldım. Uzun zamandır bilim-kurgu okumadığım için mi diye düşündüm ama yok. Değil. Kitap cidden çok iyi.
Bir arkadaşım hediye etmişti, lakin okuyana kadar bayağı zaman geçti üzerinden. Utanıyorum ama kahrolası sınavlar demekten de kendimi alamıyorum. Neyse ki artık mezunum. ����
Neyse, gel gelelim kitabımızaaa...
Başlarda kitaptan fazla bir şey beklemiyordum. Kapağına hayran kaldım ve Goodreads okurlarına da güvenerek aldım. Ama sona yaklaştıkça su gibi aktı kitap ve bitirdiğimde kesinlikle bu kitap okunmaya değer dedim. Sadece, bilim-kurgu sevenler bile değil. Her yaştan, her kesimden insan okuyabilir bu kitabı.

Birazcık kimya ve teknik bilgi vardı. Bu bir sözelci için fazla can sıkıcı olabiliyor. Hele su üretme aşamasında giriştiği hidrojeni ayrıştırma işlemini okurken hem gerildim -çünkü MTA'nın patlama ihtimali vardı- hem de sıkıldım. Tamam. Yak artık şu lanet olası nitrojeni.

Ama ondan öncesinde bir şey vardı ki, zekasına ve öleceğini düşünmesine rağmen arkasında bir şeyler bırakmak için uğraşması beni kendine hayran bıraktı. (Aç karnını doyurmak için de olabilir. :D )

Mesela, dışkısını, birazcık Dünya toprağını ve Mars toprağını karıştırarak patates yetiştirebiliyor. Bunun için görev arkadaşlarının elbiselerinden bir kaç tanesini feda etmesi gerekiyor ve sonunda onlara ulaşmasına yetecek kadar patates yetiştirebiliyor.  Dolayısıyla; Mark Watney, Marsı kolonileştirmiş adam.

Mars'ta ikmallerinin bitmesini, su arıtıcısının bozulmasını ya da oluşabilecek herhangi arızaya rağmen, tabii birazda korkarak, seyahat ediyor. Birinci yolculuğu Pathfinder için. Kendisini dolaylı yoldan NASA'ya bağlayabiliyor ve komik diyalogların çıkmasını sağlıyor.


"Tuhaf bir his gerçekten. Nereye gitsem, ilkim. Araçtan dışarı mı çıktım? Oraya gelen ilk kişi benim! Bir tepeye mi tırmandım? O tepeye tırmanan ilk kişi benim! Bir taşı mı tekmeledim? O taş bir milyon yıldır yerinden kımıldamamıştı!
Mars'ta uzun yolculuğa çıkan ilk kişi benim. Mars'ta otuz bir soldan fazla zaman geçiren ilk kişi benim. Mars'ta mahsul yetiştirebilen ilk kişi benim. İlk, ilk, ilk!" syf:117/Pathfinder Yolculuğu
İkincisi ise, Schiaparelli. O neresi diye sorarsanız, hemen diyeyim. Takım arkadaşlarının kendisini Dünya'ya götürebilmeleri için yaklaşabilecekleri nokta. Birazcık sapma olmadı mı? Oldu. Ama bu insanların hepsi zeki. Hemen bir çözüm buluveriyorlar.

"...Şimdiden görebiliyorum: Elimde bir harita, kafamı kaşıyıp acaba Venüs'e nasıp geldim diye düşünüyorum." syf:328/Shiaparelli yolculuğu
Kitabın diline de çevirisine de bayıldım. Kesinlikle Mark Watney'e yakışıyordu
Dertlenişi ve kendi kendine Mars yüzeyine attığı serzenişleri bile insanı güldürüyordu.
"Torunlarım olmasını dört gözle bekliyorum. " Ben gençken, bir kraterin kenarına kadar yürümem gerekti. Tepeye doğru hem de! Bir GDF elbisesi içinde! Mars'ta diyorum, velet! Duydun mu beni? Mars'ta!" syf:336
Mark'ı hayatta tutan şeylerden bir tanesi muhteşem zekası ve esprili kişiliğiydi. Ona gerçekten hayran kaldım.

Bu arada bilmeyenler için söylüyorum Marslı film oluyor. Başrolde Matt Damon oynuyor. Gösterim tarihi ise 2 Ekim olarak belinlenmiş. Aşağıdaki linkten de Mark'ı ve görev arkadaşlarını tanıyabilirsiniz. 

https://www.facebook.com/ithakiyayin/videos/vb.346059422081548/935318073155677/?type=2&theater





Evet efendim, Kalemzen'den tavsiyedir.
Alın, okuyun ve bana yazın. Konuşalım.
Yorumumu okuduğunuz için de çook teşekkür ederim.

İKİ RENK AŞK - FMA II KİTAP YORUMU

Merhabalaaaarr.. Ben Kalemzen. Ve az sonra okuyacağınız cümlelerde FMArsal'ın son çıkan kitabı İki Renk Aşk'a yaptığım yorumumdur. Kusursuz Plan gelmeden bu kitap hakkında azıcık konuşmak istedim. 
Kapağı, diğer kitaplardan farklıydı ve bence harikaydı. Diğerleriyle karşılaştırınca kesinlikle daha iyi duruyor kapak.



Kitabımızın arka kapak yazısını da okumak isteyen varsa şayet, şuracığa bırakıyorum. :)


İki Renk Aşk
Fatih Murat Arsal
Ephesus Yayınları
Sayfa: 678
Baskı Yılı: 2014
***
Genç kız için aşk tek renkti! Kırmızıydı...
Ve çok yakışıklı, uzun bir adama âşıktı...
Bir başka erkeğe karşı kalbi çoktan kapanmıştı.
En azından öyle sanıyordu...
Ama karşısına böyle bir adamın çıkacağını bilemezdi!
Hayatın sürprizlerini üzerinde barındırır gibiydi.
Yanan düşlere, gri saçlara, tehlikeli gülüşlere sahipti.
Mıknatısla çekilir gibi kaderi ona koşuyordu.
Keşke onu yanlışlıkla öpmeseydi...
Keşke onu itici bulduğunu belli etmeseydi...
Keşke birlikte zaman geçirmekten kaçınabilseydi...
Ve keşke... tehlikeli olduğunu hissedebilseydi!
Geç kalmıştı!
Gerçek aşkı, gerçek tutkuyu,
hiç tanımadığı farklı bir adamın güçlü kollarında buldu.
Bu iki renkli adam onun kaçamayacağı kaderiydi!
*****
Önyargılarla başlanan aşk yolculuğunda, yolunu kaybetmiş bir genç kızın
aşka sürüklenişini destekleyeceğiniz bir FMArsal romanı daha!
***


Bu kitap seri kitabı değil. Ama öyle olmasını istediğim kitaplardan bir tanesi. Ayrıca başlı başına seri olacağını belli eden sevgili yazarımıza ettiğim ufak bir teşekkürü yazıma iliştirmek istiyorum. Umarım sonraki kitap yakın zaman da çıkarılır ve bir kaç sayfada da Vural'a yer ayırılır.
Vural...
Böyle bir karakter insanın sınırlarını zorlar.
Yüzü yaralı buna rağmen yakışıklı.
Dizi ameliyat gerektiriyor, baston kullanıyor ama buna rağmen heybetli.
Beyaz-gri saçları karizmasından hiç bir şey eksiltmiyor. Özel güçleri mi var desek şanslı mı, bilemedim. Ama istediği şeyin olmadığı çok az görülmüştür. Sevmediğim birine aşık olmuştur.
Aysun'a. FMArsal'ın ısınamadığım kızlarından bir tanesi. Vural'ın yeğeni Gürkan'a aşık ya da öyle sanıyor. Güzel bir kız işte. Çok da bahsetmek istemiyorum.
Aysun'a neden sinir olduğum belli oluyordur lakin neden kız kardeşi Ayça'ya sinir oluyorsun diye sormayın lütfen. Kız kardeş mi düşman mı belli değil bana göre. Neyse. Okuyunca belki hak verirsiniz bana.
Biraz konusundan bahsedeyim, isterseniz. Haydi, buyrun. 



Kitap yanlış zamanda yanlış yerde olma durumuyla başlıyor. Çünkü Aysun, öptüğü adamın Gürkan olduğunu düşünürken, aslında onun amcası Vural olduğundan habersizdi. Birbirlerinden ayrıldıklarındaysa gerçeklik soğuk bir su gibi ayaklarına vurmuştu. Kısa bir şokun ardından bastı tokadı... desem de inanmayın. :D
Sadece çok fazla sinirleniyor. Çünkü sevdiği adamı öptüğünü zannederken, bakmak istemediği neredeyse iğrendiği adamı öpüyor ve bundan zevk alıyor. Hem kendine kızıyor hem Vural'a yani. Bayıldığımız deli karakter tipi anlayacağınız.

Sonrasında zevk almadığına hatta nefret ettiğine başta kendisi olmak üzere Vural'ı, annesini, ablasını ikna etmeye çalışıyor. Tam bu ikna çalışmalarının arasında Gürkan oyunu bozuyor. (Yess!!) Bu sefer de kendini Gürkan'a amcasını sevdiğini ve evlenmek istediğini kanıtlamaya çalışırken buluyor. Dediğim gibi kız tuhaf arkadaşlar.
Kitabın dilinden bahsedecek olursak, gayet kolay anlaşılan, okumakta zorlanmayacağınız FMArsal dili desem hiç de yanlış olmaz. Karakterlerin fikirlerini değiştirirken yaşadıkları geçişler normaldi. Bazen bir kaç sayfaya bazen iki cümle sonrasına bakıyorsunuz, Aysun yeni bir karar almış, bir düşünceye varmış. Bunu Aysun'un değişken, farklı karakterine veriyorum.
Vural'ın Aysun'a göre şekil aldığını söylesek yanlış olmaz umarım. Çünkü Aysun evleneceğiz diyor, Vural bir kaç iteklenmeden sonra evlilik teklifini ediyor. Gerçi, kaç zamandır bu teklifi kuruyormuş gibi söylediği cümlelere hayran kalmam normal mi bilmiyorum.
Anlayacağınız yanlış bir öpücük, onların en güzel hatalarıydı.
Kalemini çok seveceğiniz, diğer kitaplarını
-okumadıysanız- okumak isteyeceğiniz bir FMArsal kitabı daha...
Bendeniz Kalemzen'den tavsiyedir efendim. :)

SEN - SELVİ ATICI II KİTAP YORUMU

Merhabalar, ben Kalemzen. ✋  Nasılsınız? :) Sıcaklardan kitap okuyamayan bir ben miyim acaba?
****
" Kardeşinin intikamını almak için çıktığın yolda aşkla karşılaşırsan...
Hiçbir şey göründüğü gibi değildir, bilirsiniz. Üstelik bahsi geçen bir kadın ise, asla! Dövüş sanatları uzmanı olan Süheyla, kardeşinin intikamını almak için çıktığı yolculukta kalbini tam bir baş belasına kaptırdı. Ruhu intikam ateşiyle yanıp tutuşurken kalbi aşk ateşiyle kavruldu...
***
Süheyla'nın adı, 'iyi huylu, sakin' anlamına gelir ancak aldanmayın, yol boyunca elinde muştasıyla aşk ve intikam duygularıyla örülmüş ince bir ip üzerinde ustalıkla yürüyecek gerçek bir kahramandır aslında. O zeki, yumrukları kadar dili de sert bir kadındır. Romanda Demir'le de tanışacaksınız. Aşkın muhatabıdır kendisi. Süheyla'nın intikam mücadelesinde en büyük yardımcısı olacaktır. "
****


Harika bir kitabı bitirmenin kahrıyla ve sizinle paylaşabilme heyecanıyla karşınızdayım. Okuyup bitireli çok oldu ama sizin için birazcık karıştırdım ve alıntılarımla geldim. Hemen başlayayım mı?
Süheyla, namı diğer Matruşka, Chun Lee'nin kız kardeşi ve Jeanne d'Arc...
Demir gibi sağlam vücuduyla, yıpranmaz görünen sinirleriyle, iflah olmaz kıvırcık saçlarıyla tam Demir Mızrak'a göre biriydi.

Demir Bey tabi ki fazlalık olarak düşündüğü harfleri atıyor ve ona Sü diye hitap ediyor. Ama Süheyla ile öyle güzel uğraşıyor ki kendine hayran bıraktırıyor. Tabi Demir Bey'in bu uğraşısına mazhar olabilmek için bir Sü olmak gerek bazen de o adama haddini bildirmek. Mesela, pantolon paçasını kesmek gibi. Evet, Sü'nün intikam planı ve acısı arasında aslında o kadar çok gülüyorsunuz ki. Tabi ki Demir Bey sayesinde. Kadın! diye hitap etti mi ardından gülmeniz garanti.

Neden Demir Bey mi? Bunu sevgili yazarım, Selvi Atıcı daha güzel anlatmış ama bir de ben deneyeyim. Kısaca sınırları korumak diyebiliriz. Süheyla'nın karakteri deyip pekiştireyim. :)

Kitap, bir intihar sahnesiyle başlıyor. Görünüşe göre, intihar etmekle uzaktan yakından ilgisi olmayan biri canına kıyıyor. Onun küvetin içinde yatan cansız bedenini ise ablası buluyor. Evet, o adam Umur. Süheyla'nın kardeşi. İki kardeş arasındaki bağ son zamanlarda eskisi kadar sağlam olsa Süheyla farkederdi belki onun derdini. Ama o sırada Süheyla da onu hamile bırakıp sonrasında onu aldatışına iğrenç bir şekilde tanıklık etmek zorunda bırakan adamın çocuğunu aldırmak ve bütün bunlarla uğraşmak zorundaydı. Nişanlısı, Sü'nün spor salonunda çalışan hocalardan bir tanesiydi ve tek derdi kendisiyle evlenip salonu ona vermesiydi. Alçak herifin teki, anlayacağınız. Sonrasını tahmin edersiniz. Bilekleri kesilmiş, küvet kanla dolmuş, adamın rengi solmuş bir halde onu bulduğunda ve bıraktığı notu okuduğunda bir yemin etmişti. İntikam yemini.




Demir, "Beni önemsiyorsun!" diye mırıldadı.

Süheyla duyduğu sözcüklerin manasını önce kavrayamadı. Ardından sanki kafasının içinde bir ampul yanmış gibi gözleri irice açıldı. Süheyla'nın ona farklı hisler beslediğini mi düşünüyordu? Arzu, evet. Adam için endişelendiğine de evet ama ona bir his beslemek... Hızla doğruldu. Daha konuşmasına fırsat kalmadan, adamın şaşkınlığından faydalanmasıyla kendini onun kucağında, başına koltuk başlığına dayanmış olarak buldu. "Demir Bey, sarhoş mıusunuz?"
Kucağından kalkmak için tekrar atak yaptı ama elleri bileklerini sıkıca kavradığında, bıkkınlıkla iç çekti. Adam yüzünün bir milim ötesine kadar eğildiğinde nefesi aksadı. "Seni gördüm! Adamı yere serdiğinde yüzündeki ifadeyi gördüm. Benim için endişeleniyordun!"
syf.179

Şimdi bir de işin Meltem ayağı var ki, o da kitabın kilit noktası. Meltem, Umur'un nişanlısı ama kitapta ona pek ısınamamıştım. Sebebi babasıymış. Okuyunca anlayacaksınız ve ondan nefret edeceksiniz. 

Bu kitap bambaşka gerçekten. Kayıp Şehir serisinin ikinci kitabı çıkacak diye beklerken SEN haberi gelince ve basılınca beğenmeyeceğimi düşünmüştüm ama bayıldım. Kapak pek hoşuma gitmiyor, attıkları desen kızı daha yaşlı göstermiş bence, ki kız hiç de Sü değil yani. Nerde bu kızın bonus kafa kıvırcık saçları derler ama değil mi? :P

Karakterlere, olaylara, akışına, kitabın diline gerçekten emek verildiği ortada. Her zaman ki gibi şahane yazılmış. Ellerine, emeğine sağlık yazarımızın.



"Sana söylüyorum; kadınlara karşı her zaman nezaket sınırları içinde davrandım. Belki de Süheyla için bu durumun dışına çıkmalı ve onu kaçırmalıyız!"

Demir, sözleri üzerine içten bir kahkaha attı. "Sü'den bahsediyorsun, abi! Kadın, Chun lee'nin kayıp kız kardeşi... Muhtemelen bizi paletler ve üzerimize kocaman bir fiyonk bağlayıp adresimize geri postalar."
Abisi ona tuhaf bir bakış attı. "Ve sen de hala bu kadını istiyorsun!"
 syf. 394


Sözü daha fazla uzatmayacağım.  Kalemzen'den tavsiyedir efendim, iyi okumalar. ^^

Çirkinin Aşığı - Elizabeth Hoyt || Kitap Yorumu





Kalemzen'e merhaba deyin, çünkü harika bir kitap bitirmenin çoşkusuyla karşınızda! Keyifler nasıl efendim? ^.^

Kitabı yaklaşık sekiz saatte bitirdim. Elimden bıraktığım anda sanki yemekmiş de bitirmezsem arkamdan ağlayacakmış gibi hissettim. :D Kötü bir his, özellikle çocukluğunda ailesinden böyle sözleri sıkça duyan birisi için. Her neyse, kitap bitti ama var ya bayıldım kitaba.



Uzun süredir, ki bu sanırım sadece 3 hafta gibi bir zaman dilimi, historical bir kitap okumamıştım. Kendini özleten bir tür. Hele de benim için.

Kitabı elime aldım raftan, sağını solunu okudum, karıştırdım. Sıkça yaptığım bir şey tabi ki. :) Aslında kitabı alalı çok oluyor. Sanırım, ıhhhmm... Evet, Tüyaptan almış idim. Sahafçılardan hem de. Küçücük bir tavsiye eğer kitap fuarlarina gidiyorsanız sahafçılara kesinlikle uğramadan dönmeyin. Hele İstanbul Tüyap'ta uzun bir koridor-salonda sadece ikinci el kitaplar var. Ve harika bir şey. Tüyap'a gitmeden konuşuruz tekrardan. ;)

Neyse efendim, gel gelelim kitabımıza. Orjinal ismiyle The Reaven Prince, Prens Serisi'nin ilk kitabı. Pegasus'taki kapağı bence kitaba en çok yakışan kapak. Yurt dışındakini de hemen altta bulabilirsiniz. :) 



***Prens/Princes***

1) Çirkinin Aşığı / The Raven Prince (Edward de Raaf & Anna Wren)

2) Kalbimi Sana Verdim / The Leopart Prince (Harry Pye & Giorgina Maitland)

3) Bir Aşk Masalı/ The Serpent Prince (Simon Iddesliegh & Lucy Croddock-Hayes)

4) Buz Prenses/ The Ice Princess (Coral Symthe & Issac Wargate)


Serinin diğer kitaplarını okuma fırsatım olmadı henüz ama bence ismi en çok uyan ilk ve son kitaplar. Orjinal isimleri kullanılmalı mıydı diye düşündüm. Buna hepsini okuduktan sonra karar vereceğim, sanırım
.
Şimdi sıra Kuzgun Prens Edward'dan bahsetmekte. Homurdanmalarıyla, yüzündeki ve vücudundaki ufak tefek kızamıktan kalma izlerle, uzun boyuyla, geniş omuzlarıyla okurların ağzının suyunu akıtan bir karakter. Okuduğunuz zaman ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Peki, genç dul Anna Wren'den bahsetmek yok mu diye sorduğunuzu duyar gibi oldum. Hemen efendim. ^.^
Edward'la eğlenmeyi seviyor hatta bayılıyor. Bir bitki yetiştirme merakı da var ki sormayın gitsin. Ayrıca, karşısındaki adamdan kimliğini gizlediği Afrodit'in Mağarası sahnelerinde bu kadın da kim diye soracağınız da aşikar.

Olay örgüsünden de bahsetmek gerek. Kitabımız, bir karşılaşmaya başlaıyor desem yalan söylemiş olmam. Ama öyle tanışma falan olmuyor. Nasıl olsun? Atıyla fazlaca hız yapmış Lordumuz Edward, ağır bir sepet taşımakla uğraşan Anna Wren'e neredeyse çarpacakken atı hızla durduruyor. At ise Edward'ın tabiriyle sahibini hızla yere çalıyor. Kesinlikle attan düşmüyor. KESİNLİKLE. ;) 

Bundan sonrasında Anna, Edward'ın sekreteri olarak işe başlıyor. Tabi ne derler bilirsiniz. Ateşle barut yan yana durmaz. Kıvılcımlar başlıyor.

O kadar çok kitap vardı ki! Şöminenin de üstünden dolanarak, kubbeli tavana kadar, odanın duvarı boyunca dizilmişlerdi. Bu odada binden fazla kitap olmalıydı.

syf.37 

Bize böyle kütüphanesi olan bir kont lazım! 

Eğer historical romance okumayı seviyorsanız, okumanız gereken bir tanesi olduğunu belirtmeliyim.
Kalemzen tavsiyesidir efendim, keyifli okumalar. ^^

29 Haziran 2016 Çarşamba

KİTAP TANITIMI || ZÜMRÜT ŞELALELERİ ~ KIMBERLEY FREEMAN


Eser Adı : Zümrüt Şelaleleri
Yazar : Kimberley Freeman
Özgün Adı : Evergreen Falls
Yayınevi : Arkadya Yayınları
Türü : Roman
Çeviren : Duygu Parsadan
Editör : Yasemin Büte
Sayfa Sayısı:472


Gözyaşlarınıza eşlik edecek biri varsa yanınızda, kalbinizdeki boşluk sizi ne kadar ıssızlaştırabilir?

Violet Armstrong 1926 yılında Zümrüt Kaplıca Oteli’nde çalışmaya başladığında aklındaki tek şey, artık çalışacak durumda olmayan annesine bakmaktır. Ancak ötekileştirilenlerin dünyasında yer alsa da kalbine yenik düşerek ünlü Honeychurch-Black Ailesi’nin vârisine âşık olur. Bir gece kuvvetli bir kar fırtınasının gelmesiyle o tutku dolu aşkı da kara gömülür. Ta ki karlar eriyip o gecenin sırrı ortaya çıkana kadar…

Seksen sene sonra Lauren Beck, erkek kardeşinin vefatından sonra annesinin baskıcı tavırlarından sıyrılarak, kendi ayakları üstünde durmaya karar verir. Görkemli Zümrüt Kaplıca Oteli’nin karşısındaki kafede çalışan Lauren, eski otelin restorasyonuyla ilgilenen bir mimarla tanışır. Arkadaşlıkları devam ederken, Lauren 1926 yılında yaşanmış doludizgin bir aşkın mektuplarını keşfeder. Ancak keşfi bununla da sınırlı değildir… Unutulmuş bir trajedinin peşine düşen Lauren, yüzleşeceği gerçekle kendi hayatını da değiştirecek riski göze alabilecek midir?

Büyükannesinin hayatındaki unsurlardan esinlenen Kimberley Freeman, Zümrüt Şelaleleri’nde gizemi, kalp kırıklığını ve farklı hayatlardaki aşkı anlatıyor. Ötekileştirilenlerin dünyasında siz de kendinizden bir parça bulacaksınız…    

“Kitapta her dönemin kendi değer yargıları en iyi şekilde işlenirken, kış mevsimindeki Blue Mountains tasviri olağanüstü… Karakterler sizi alıp götürürken romanın nasıl bittiğini anlayamayacaksınız.”
Historical Novels Review

6 Haziran 2016 Pazartesi

ESİR YÜREK ~ JENNIFER ROYCE || KİTAP YORUMU



Hepinize merhabaaa, nasılsınız? 
Valla ben hala sınava çalışıyorum. Arada da kitap kaçamağı yapıyorum. İşte bu da o kaçamaklardan bir tanesi. Kaçamak diyorum ama yine de okurken kontrolümü kaybetmiyorum. Bakınız, kitabı 5 günde bitirdim. Bu kitap için 5 gün tabi ki çok çok fazla. Normalde olsam elime alırım ve en fazla 1 günde biterdi. Kendime ne denli hakim olmuşum anladınız, değil mi?


Her neyse, gelin size birazcık Fahid'den, Ayrin'den, Jenny'imin gelişen ve mükemmelleşen kaleminden, her satırıyla kendine hayran bırakan kurgusundan ve kapağının muhteşemliğinden bahsedeyim. Hazır mısın?
Fahid ya, sen nasıl bir adamsın ya? Senin gibilerin nesli ne zaman tükendi? Bana bir anlatsana lütfen. Gel gel, çekinme otur karşıma. İki kafın belini kıralım. Bunu okuyacak olanlar yabancı değil ki canım, hepsi tanıdık hepsi bizden hepsi sana hayran hepsi meraklı. Ayrin'ini de al yanına, beraber gelin bak darılırım. Hem Ayrin de kıskanmasın.
.
Onlar geledursunlar ben size bir şey anlatayım.
Bu ikisi var ya, nasıl aşıklar birbirlerine... Birbirlerini yıllar sonra bir maskeli baloda görüp, maskeleri dolayısıyla tanımadan da birbirlerinin çekimine bir kapılıyorlar ki. Ay nasıl özendim ki onlara, belli değil.



Kitabın sonu çok sürprizli bitiyor. Benden söylemesi. Ben hep başka birini düşünürken, ki bunun için yeterli sebeplerimin olduğunu düşünüyorum, başka birinin ihaneti şaşırtıcı oldu benim için. Yani, Demir Leydi'nin Ayrin'in babasıyla görüşmek istemesi havada kaldı mesela. Neyse çok fazla bahsetmeyeyim, spoiler olmasından korkuyorum. Siz en iyisi okuyun.

Jennifer Royce, bnece bu historical romans konusunda gerçekten bir duayen. Bütün historicallerde olan mitlerle birlikte, kurgusuyla ve karakterlerinin tarihin akışıyla uyumlu olabilmesi,  alanında sivrildiğini herkesin kabul etmesi gereken bir gerçek olduğunu düşünüyorum.

Kitapla ilgili tek sıkıntım da hatalarla dolu olmasıydı. Son okumadan geçmemiş gibiydi. Okurken beni bu hataları bulmak çok yordu.
Keyifle okumanızı dilerim. Kitabın diline hayran kalacak, ikilinin aşkları ile mest olacaksınız.

9 Nisan 2016 Cumartesi

SEHER VAKTİ - NUR ÖTKEN || KİTAP YORUMU


Ben,  harika karakterlere sahip bir kitap bitirdim. Başta kitaba çok ısınamasam da, dram türünün ağıt yaktıracak cinsiyle karşı karşıya kalmıştım. Ağlamanın insanı rahatlattığını düşünen biri olarak ben, kitabı seve isteye okudum.

Ah Seher, nasıl dayandın bunca şeye? Kalbin nasıl dayandı? Hırçınlaşmasını o kadar iyi anlıyorum ki. Daha 8 yaşındayken başlıyor onun acısı. Acısını da öncelikle kendinden, sonra da üvey annesi olan Sevim Ablasından çıkarıyor.

Nasuh, yüreği ve sabrı dağlar kadar olan adam. Sen nasıl bir karaktersin öyle! Sana hayran olmamak elde değil ki, seni sevmemek... Naif ama içinden kıskanç bir canavar, aşık bir adam çıkarabilen Nasuh. Daha fazla konuşamayacağım. Eğer konuşursam Nasuh'a aşık falan olabilirim. 😂😂
Ama hayranım bu kesin. #TeamNasuh 💪

Ve Nisa... Küçücükken hem annesini hem de babasını kaybediyor. Canım Nisa'm, Seher'i annesi olarak görüyor.
Seher ve Nasuh'un tanışmalarından tutun, onlara veda ettiğimiz ana kadar bambaşkaydı aşkları da kendileri de.
Başlarına gelen onca olaya, çıkan onca derde rağmen beraber olduklarında aşamayacakları engel olmayışının en güzel örneği ve en güçlü kanıtıydı.

Her kitapta nefret edilecek birileri vardır, değil mi? Bu kitapta yok mu diye soracak olursanız, hemen söyleyeyim. Var! Hem de Gudubet Gurbet Hanımefendi kendileri. Ay, siz en iyisi okuyun ve kendiniz nefret edin.

En bi' sevdiğim karakterlerden biri de Mendebur Menderes. Lakaplardan anlayacağınız kadarıyla da, Seher'i tanıyabilirsiniz aslında. Menderes, çok tatlıydı ya, vallahi. Hani, Nasuh olmasa kesin ilk sıraya Menderes otururdu. Biraz çapkın, birazdan fazla matrak bir karakter kendisi. Kitabın eğlencesi de diyebilirim açıkçası.



Bir dee... Az kalsın unutuyordum. Yazarımız bize kitabın sonunda bir sürpriz yapmış. Ne olduğunu söyleyip sürprizi kaçsın istemem. En iyisi okuyup görmeniz. 

Eveet, benden bu kadar. Yazarın diğer kitaplarında görüşmek dileğiyle... 

1 Nisan 2016 Cuma

KİTAP TANITIMI II ESİR YÜREK - JENNIFER ROYCE


Ne zamandan beri beklediğimi bile hatırlayamadığım Fahid'im, Mortena Yayınları farkıyla geliyor.
Mutluyum, huzurluyum, heyecanlıyım... 


*****
Aynı kadere mahkûm olmaları bir tesadüf müydü?

Fahid, korsan gemilerinde köle olarak büyümüştür. Yaşadığı hayatın zorlukları genç adamı katı ve duygusuz birine çevirirken, aynı zamanda hayatta kalmayı da öğretmiştir. Fakat köle olarak satıldığı son ailenin küçük kızı Ayrin ile tanıştığında, unuttuğu tüm duygular yüreğinin derinliklerinden yüzeye çıkar.

Ta ki küçük kız kaçırılıp, kayıplara karışana kadar...

Ailesinde koparılıp, bir paşanın konağında cariye olmaya mahkûm edilen Ayrin, geçen yıllarda ne ailesinden ne de onu korumaya yemin etmiş altın gözlü devden tek bir haber almamıştır. Kaderini kabullenip, geleceğe dair tüm umutlarını yitirdiğini düşündüğü sırada, umut bir ışık gibi yeniden doğar. Genç kızın yıllar süren esaretinden sonra; Fahid, söz verdiği gibi onu bulmuştur.

Ta ki yaşamlarını şekillendiren taşlar yerinden oynaya kadar...

****

Köle olarak korsan gemilerinde büyümüş sıra dışı bir adam,

Aristokrat bir aileye mensupken, haydutlar tarafından kaçırılıp paşanın konağına cariye olarak satılan bir Leydi...

Ve Mısır çöllerinde başlayıp, İngiltere'ye uzanan eşsiz bir aşk hikâyesi...

*****

31 Mart 2016 Perşembe

GÖRME DUYMA KONUŞMA - DANIEL PALMER II KİTAP TANITIMI






 ESER ADI : GÖRME DUYMA KONUŞMA
YAZAR ADI : DANIEL PALMER
ÇEVİREN : DİLAN TOPLU
KİTABIN TÜRÜ : PSİKLOJİK GERİLİM
SAYFA SAYISI : 424

Akıl Oyunları’nın yazarından gerilim dolu bir roman!

John Bodine bir gün gizemli bir telefon alır. Esrarengiz bir ses ona sıra dışı ve ürkütücü bir oyun oynamayı teklif eder. John buna anlam veremese de, karşı tarafı dinlediğinde bu oyunu oynamak zorunda olduğunu anlar: Suç Oyunu.

Karısını ölümcül bir hastalıktan kurtarmaya çalışan John’un tek çaresi bu psikopattır. Saplantılı bir zihnin onu yönlendirmesiyle korkunç ve durdurulamaz suç oyunlarının içine çekilir. Her adımı, peşinde bir caninin ayak izlerini bırakacaktır. Hasta ruhlu bu adamın kim olduğunu ortaya çıkarması için sadece 36 saati vardır.


Benim adım John Bodine. Yirmi dokuz yaşındayım ve hayatımın aşkıyla evliyim. Ne pahasına olursa olsun, ne yapmam gerekirse gereksin, onun ölmesine izin vermeyeceğim.