Bir yazarın elinden ne tarz çıkarsa çıksın, tadı damağınızda kalıyorsa, o eller öpülür.
Ephesus Yayınlarından çıkan Melek Zamanı'ndan beridir takipteyim. Kalemi eşsiz. Her kitabını hiç istememe rağmen hızlıca okuyup bitiriyorum. Gece ile Şafak hariç. Beş günden fazla elimde kaldı. Bitmesin diye kelime kelime tekrar okudum ama bir sonraki bölümde neler olup bittiği öğrenmek için sayfayı çevirmemek için kendimi zor tuttum. Bittiğinde ise Gece ile Şafak'ı okuduğum için büyük bir memnuniyet ifadesi yani gülümsemeyle kapattım kitabı.
Diğer kitaplarında sadece bir karakterin geçmişi duyuyoruz. Bir karakter bir şekilde diğerlerini bastırıyor. Bu kitapta her şey çok daha farklıydı. Ortak geçmişleri ruhlarını bir kılıyor.
Gel gelelim hikayelerine... İki çocuk, yüreği yanık iki genç insan... Kitabın kapağındaki çocukları okurken anlayacaksınız. Onlar Karaca ile Toprak. Onlar bağlanmış iki yürek.
Gece yola bir görev gereği çıkmıştı. Bu görevde ne aşka ne intikama yer vardı. Ama Gece ikisine de bulaşıyor. Aşkın zaten kim olduğunu anladınız ama intikamını kimden aldığını söylemeyeceğim. :D
Aynı görev, Şafak'a da vurmuştu. Ayhan Çakır'ın güvenini kazanıp ÇakırKeyif'in yöneticisi aynı zaman da Gece'nin koruması olmuştu.
Buradan sonrası Gece ile Şafak'ın birbirlerine olan hislerinin açığa çıkması ve bir kaç aksiyon macerasıyla sürüp gidiyor. (Spoi vermek istemiyorum T_T)
Biraz da diğerlerinden bahsetmek istiyorum. Mesela, Marika ve Devran. Onların hikayesini okurken gözyaşlarınıza hakim olamayacaksınız. Okuyunca ise beni daha iyi anlayacaksınız.
Ceylan ve Tuncay ise kanayan yara. Farklı dünyalara ait oldukları başından belliydi ama Tuncay o dünyaları, yaşamları bir kılmaya niyetliydi. Nitekim eğer Demirhanlı çıkmasaydı karşısına yapardı da. Lakin geç kalmıştı ve babasını elleriyle öldürdü.
Kalemzen'den tavsiye; eğer hala bu kitabı okumadıysanız en yakın zamanda kitapçınıza uğrayınız.
Bir sonraki yorumumda görüşmek üzere..