Kitap yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kitap yorumları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

6 Haziran 2016 Pazartesi

ESİR YÜREK ~ JENNIFER ROYCE || KİTAP YORUMU



Hepinize merhabaaa, nasılsınız? 
Valla ben hala sınava çalışıyorum. Arada da kitap kaçamağı yapıyorum. İşte bu da o kaçamaklardan bir tanesi. Kaçamak diyorum ama yine de okurken kontrolümü kaybetmiyorum. Bakınız, kitabı 5 günde bitirdim. Bu kitap için 5 gün tabi ki çok çok fazla. Normalde olsam elime alırım ve en fazla 1 günde biterdi. Kendime ne denli hakim olmuşum anladınız, değil mi?


Her neyse, gelin size birazcık Fahid'den, Ayrin'den, Jenny'imin gelişen ve mükemmelleşen kaleminden, her satırıyla kendine hayran bırakan kurgusundan ve kapağının muhteşemliğinden bahsedeyim. Hazır mısın?
Fahid ya, sen nasıl bir adamsın ya? Senin gibilerin nesli ne zaman tükendi? Bana bir anlatsana lütfen. Gel gel, çekinme otur karşıma. İki kafın belini kıralım. Bunu okuyacak olanlar yabancı değil ki canım, hepsi tanıdık hepsi bizden hepsi sana hayran hepsi meraklı. Ayrin'ini de al yanına, beraber gelin bak darılırım. Hem Ayrin de kıskanmasın.
.
Onlar geledursunlar ben size bir şey anlatayım.
Bu ikisi var ya, nasıl aşıklar birbirlerine... Birbirlerini yıllar sonra bir maskeli baloda görüp, maskeleri dolayısıyla tanımadan da birbirlerinin çekimine bir kapılıyorlar ki. Ay nasıl özendim ki onlara, belli değil.



Kitabın sonu çok sürprizli bitiyor. Benden söylemesi. Ben hep başka birini düşünürken, ki bunun için yeterli sebeplerimin olduğunu düşünüyorum, başka birinin ihaneti şaşırtıcı oldu benim için. Yani, Demir Leydi'nin Ayrin'in babasıyla görüşmek istemesi havada kaldı mesela. Neyse çok fazla bahsetmeyeyim, spoiler olmasından korkuyorum. Siz en iyisi okuyun.

Jennifer Royce, bnece bu historical romans konusunda gerçekten bir duayen. Bütün historicallerde olan mitlerle birlikte, kurgusuyla ve karakterlerinin tarihin akışıyla uyumlu olabilmesi,  alanında sivrildiğini herkesin kabul etmesi gereken bir gerçek olduğunu düşünüyorum.

Kitapla ilgili tek sıkıntım da hatalarla dolu olmasıydı. Son okumadan geçmemiş gibiydi. Okurken beni bu hataları bulmak çok yordu.
Keyifle okumanızı dilerim. Kitabın diline hayran kalacak, ikilinin aşkları ile mest olacaksınız.

9 Nisan 2016 Cumartesi

SEHER VAKTİ - NUR ÖTKEN || KİTAP YORUMU


Ben,  harika karakterlere sahip bir kitap bitirdim. Başta kitaba çok ısınamasam da, dram türünün ağıt yaktıracak cinsiyle karşı karşıya kalmıştım. Ağlamanın insanı rahatlattığını düşünen biri olarak ben, kitabı seve isteye okudum.

Ah Seher, nasıl dayandın bunca şeye? Kalbin nasıl dayandı? Hırçınlaşmasını o kadar iyi anlıyorum ki. Daha 8 yaşındayken başlıyor onun acısı. Acısını da öncelikle kendinden, sonra da üvey annesi olan Sevim Ablasından çıkarıyor.

Nasuh, yüreği ve sabrı dağlar kadar olan adam. Sen nasıl bir karaktersin öyle! Sana hayran olmamak elde değil ki, seni sevmemek... Naif ama içinden kıskanç bir canavar, aşık bir adam çıkarabilen Nasuh. Daha fazla konuşamayacağım. Eğer konuşursam Nasuh'a aşık falan olabilirim. 😂😂
Ama hayranım bu kesin. #TeamNasuh 💪

Ve Nisa... Küçücükken hem annesini hem de babasını kaybediyor. Canım Nisa'm, Seher'i annesi olarak görüyor.
Seher ve Nasuh'un tanışmalarından tutun, onlara veda ettiğimiz ana kadar bambaşkaydı aşkları da kendileri de.
Başlarına gelen onca olaya, çıkan onca derde rağmen beraber olduklarında aşamayacakları engel olmayışının en güzel örneği ve en güçlü kanıtıydı.

Her kitapta nefret edilecek birileri vardır, değil mi? Bu kitapta yok mu diye soracak olursanız, hemen söyleyeyim. Var! Hem de Gudubet Gurbet Hanımefendi kendileri. Ay, siz en iyisi okuyun ve kendiniz nefret edin.

En bi' sevdiğim karakterlerden biri de Mendebur Menderes. Lakaplardan anlayacağınız kadarıyla da, Seher'i tanıyabilirsiniz aslında. Menderes, çok tatlıydı ya, vallahi. Hani, Nasuh olmasa kesin ilk sıraya Menderes otururdu. Biraz çapkın, birazdan fazla matrak bir karakter kendisi. Kitabın eğlencesi de diyebilirim açıkçası.



Bir dee... Az kalsın unutuyordum. Yazarımız bize kitabın sonunda bir sürpriz yapmış. Ne olduğunu söyleyip sürprizi kaçsın istemem. En iyisi okuyup görmeniz. 

Eveet, benden bu kadar. Yazarın diğer kitaplarında görüşmek dileğiyle... 

20 Mart 2016 Pazar

SENİ SEVERKEN ~ GÜNEŞ DEMİREL || KİTAP YORUMU


***
Sayfa Sayısı: 480
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Yayınevi: Ephesus Yayınları

**

Karşılıksız bir aşka ömrünüzü adayabilir misiniz? Deniz, kendini bildiğinden beri âşıktı Ateş'e. Tüm geçmişini dolduran ve geleceğin bile silemeyeceği bir aşka emanet etmişti kalbini. Onun için nefes almak demek, Ateş demekti. Ne yıllar vazgeçirebilmişti onu sevdasından, ne de sevdiği adamın başkasına ait olduğunu bilmek… Her geçen gün umudunu yitirse de, kalbinin pusulası hep Ateş'i gösteriyordu. Peki, vazgeçmemek, çok istemek yeter miydi hayallerin gerçek olmasına?

Ateş, mükemmel bir yaşama sahip olduğunu düşünürken yanılmıştı. Hiç beklemediği bir anda hayatının yönü değişmiş, bir yaprak gibi savrulmuştu. Kendine yeni bir düzen kurmaya çalışırken, içinde yanan ve yandıkça daha da büyüyen nefret duygusuyla baş edebilecek miydi? Kalbinize dokunacak bir aşk hikâyesi okumaya hazır mısınız?

***

Bu kitap ayrı bir yer edindi bende, baş köşeme kuruldu.

Okurken gözyaşlarıma halim olamadığım kitaplardan artık listenin en başında gelen Seni Severken'e ben bayıldım. Gerek yazımı, gerek karakterleri gerekse kapağı ve diğer tasarım detaylarıyla kalbimi çaldı. O kadar kısa sürede bitti ki ben bile inanamadım. Kapağını kapatıp dedim ki "İyi ki bu kadar beklemişim, beklememe değdi."

"El ele yağmur altında yaptıkları bu yürüyüş, ikisine de iyi gelmişti. Ruhları tüm sıkıntılarından arınmış, kalpleri daha fazla aşka bulanmıştı. Ateş ve Deniz'di onlar. Yakan ve söndüren... Harlanan ve dalgalanan... "

Size birazcık konusundan bahsedeyim müsadenizle. Deniz, adını aldığı deniz gibi yeri gelince hırçın, bazen bir dalganın ne demek olduğunu unutan deniz gibi durgun ama kendini bildi bileli sevdalı... Hem de adı gibi ortalığı yakıp kavuran Ateş'e. Abisinin en yakın arkadaşı olan, aile dostu Ateş'e. Ama öyle güzel ki sevgisi. Mesafe, yer, zaman farketmiyor. Evlenmesini önemsemiyor. Uzaktan, için için, sessiz sedasız seviyor Ateş'i ama vazgeçmeden, tüm ruhuyla...

Nazeninden her ne kadar bahsetmek istemesem de, kendinizi hazırlamanız gereken o berbat insanı size çıtlatmayı kendime görev bilirim. Kendisi Ateş'in ilk karısı olur. Ateş'in dişiliğine tutulduğu ve ikizlerin annesi olan o lanet kadın. Kimse bana sakin olmamı söylemesin, siz de okurken kendinize hakim olmayın bence. Tamam tamam, sakinim. Huh!

"Sana baktıkça, aklım pupa yelken
Batık, dalgaya yenik bir gemi
Sana baktıkça, aklım firari
Kaybolmaya hazır, seyyah
Sana baktıkça, düşüm mavi
Gök mavi, yer mavi
Sana baktıkça, sevdam deli
İsyana hazır, taşkın hali
Sana baktıkça, derdi belli
Batık, dalgaya yenik bir gemi"
Bir parça, uzun zamandan sonra kavuşan Erkan ile Gülsu aşkı ekleyelim. 


Bu kitap, okurken (Nazenin'e rağmen) ruhunuzu dinlendiriyor  ve masum aşklara yelken açıyorsunuz.
Mesela Gülsu ve Erkan'ın geçen onca seneye, onca zamana rağmen birbirlerinin sevdalarıyla bulanmaları işten bile değil. İkisi de ayrı yaralı, ikisi de ayrı sevdalı. Bu çiftte kimsenin tarafını tutamayacağım.

Daha fazla konuşmayayım ve siz de en yakın zamanda bu kitabı alın, okuyun ve bana yazın. O zaman konuşalım. ;)

NOT 1 : Buradan herkeslere de Deniz karakterinin yazarından onaylı olarak ben olduğumu açıklamaktan gizli bir zevk alıyorum. Umarım benim karşıma da aşkıyla ortalığı yakan bir Ateş çıkar.

NOT 2 : Arkadaşlar bilmeyenler için tekrarlayayım. Güneş Demirel'in adminiyim. Bu ayraçlar imzaya gelebilen okurlara küçük bir armağan olsun niyetiyle yaptırıldı. Tasarım Yasmin Kurt'a aittir. Neden bende bu kadar çok olduğunu da hemen söyleyeyim.İlerleyen zamanlarda yapılacak yarışmalarda kitap ile gönderebilmek için çokça aldım. sadece birazcık beklemenizi ve takipte kalmanızı istiyorum. Teşekkürler. 



İLHAM PERİSİ ~ CANAN A. DÜZGAN || KİTAP YORUMU


***

Sayfa Sayısı: 480
Baskı Yılı: 2016
Dili: Türkçe
Yayınevi: Gitane

*
Kendimi bildim bileli yazdım... 
Uktelerimi, intikamlarımı, söylediklerimi, söyleyemediklerimi; ama en çok da hayallerimi... Bazen yazmak, yaşamaktan çok daha kolay! Ben de yaşayamadığım her ne varsa, onları kendi hikâyemde yazdım. Hikâyemde ne mi vardı? Bir esas kız (tabii ki güzel), bir esas oğlan (tabii ki mükemmel); eh, bir de olmazsa olmazımız playboy kötü adam! Buraya kadar her şey normal, kabul; ama peki ya sonrası? Bir sabah uyandığınızda kendinizi yazdığınız dünyanın, kitabınızın, içinde bulsanız ne hissederdiniz? Ben ne mi hissettim? O playboy Şeytan'ı karşımda gördüğümde mi? Sizce? Ah, bazen empati koca bir yalan! Zorlamayın, beni yaşamadan anlayamazsınız! Ya da okumadan... Hadi, bakalım sayfaları çevirin ve okumaya başlayın! 
Ben Helen... Pijamalı Helen! 
Kendimi bildim bileli yazdım... Ya da yazdığımı sandım...


***
Kitabı bitirdikten sonraki o ilk beş hatta on dakikayı anlatarak başlamak istiyorum arladaşlar!
"Allahım! Bu kitap çok güzel!"
"Ay, kurguya bak!"
"Kaleminin muhteşemliliğinin İlham Perililiği!" 
"Deniz kızlarından sonra ilham perilerinin de var oluşuna inanmak için bir on sayfa daha yeterdi sanırım."
"Bunun filmi olsa da izlesek bee!!!"
"Ay çok güzel!"
"Sanki biri Canan Düzgan'a 'kaş yap' demiş, ama bıçaklı, sağı solu belli olmayan biri olan Sayın Canan -ne yazsa okunur- Düzgan gözünü çıkarmış."
Böyle bir kurgunun Türk bir yazardan çıkabileceğine ihtimal vermeyen onlarca kişiyle karşılaştım. Onlara da kapak olsun demek istiyorum. Daha neler neler yazacak, inşallah! EVET. 20 Mart 2016 00:28 tarihi itibariyle de sözünü almış bulunmaktayım. Ne mutlu banaaaa!

Yani, ne desem bilemiyorum. Kitap resmen bir tutam İnception -roman karakterinin yazdığı hikayedeki roman karakterinin yazdığı hikayede yaşananlar, kafanız mı karıştı ah kıyamam. Ben anlatırsam karışır tabi, siz en iyisi kitabı okuyun-, bir demet Titanik -en bilinen aşk filmi diye bunu söyledim ama merak etmeyin, mutlu son var bu kitapta!-, bir çimdik Lucy'den - bu nerden çıktı şimdi diye sormayın canım, başlangıcına dönebilirdik bence. Yani ben ilk İlham Perisini merak ediyorum mesela?- oluşmuş. Teşbihte hata olmaz ama varsa affola.


Şimdiiiik, kitaba ne kadar bayıldığımı az çok anladığınıza göre birazcık da neler olup bittiğinden bahsedeyim kitap boyunca. Efenim, aşk var. Tabi ki. Olmasaydı ne yapardık hiç bilmiyorum. Ama bu 'aşık olduğunu geç anlamalar' bu çiftimize üç yıl kaybettirecek. Ayyy, size çiftimizden bahsedeyim mi? Helen ve Ramon. Daha doğrusu Pijamalı Koca Götlü Helen'le Şeytan Peri Ramon'ın hikayesi bu. Birbirlerinin bütün kusurlarına rağmen birbirlerini sevmiş olmaları ne harika, öyle değil mi? Sonuçta kimse kusursuz değil ve kusursuz birini aramak da biraz show bence.

Her neyse, en bayıldığım yere geldim. Bakalım burayı nasıl anlatacağım? 
Helen bir sabah kalktığında kendini, yazdığı hikayedeki Ramon'ın yanında bulur.  Hikayenin içinde yaşamaya başladığını ve Ramon'ın gerçek olmadığını düşünür; gerçek dünyaya, evine dönmek ister ve bunun için uğraşır. Peki gerçekten işler Helen'in düşündüğü gibi midir ve öyle mi gerçekleşir? Spoiler olmasın diye susuyorum. Merak ne güzel şey. Okuyun kitabı, öğreneceksiniz.

Kitabın dili, konusuna ve karakterlerine uygun olarak eğlenceliydi.
Daha fazla konuşup da kafanızı şişirmek istemem tabi ki. 
En iyisi bu kitabı 'yakın zamanda okunacaklar' listenize ekleyin.

2 Ekim 2015 Cuma

Kalemzen Yazıyor.. || Kitap Yorumu || Her Gün - David Levithan



Kitabı bitireli sadece saniyeler oldu ama ben bu yorumu yazmak için sabırsızlandım. Bilgisayarın karşısına geçemediğim için de gmail taslaklarında yazıyorum yazıyı. Halim içler acısı gibi görünebilir ama yorum güzel olacak diye umuyorum. Okumaya devam edin. ;)

****
Her gün farklı bedende. Her gün farklı hayatta. Her gün aynı kıza âşık.
Uyandım. Anında kim olduğumu anlamam gerekti. Mesele sadece bedenim de değil... gözlerimi açtığımda kolumun renginin açık mı koyu mu olduğu, saçımın uzun mu kısa mı olduğu, şişman mı zayıf mı olduğum, kız mı erkek mi olduğum, yara bere içinde mi yoksa pürüzsüz mü olduğum... Her sabah farklı bir bedende uyanıyorsanız, vücut en kolay alışılan şey. Kavraması güç olabilen ise bedenin önceden yaşamış olduğu hayat.
 Her gün başka biriyim. Ben, kendimim; kendim olduğumu biliyorum ama ayrıca başka biriyim de.  Hep böyle olageldi.
"Yepyeni, eşsiz, komik ve canınızı acıtacak kadar dürüst. Levithan, insanın kendisi gibi hissedememesi ve nereye ait olduğunu bilememesine dair ikilemi müthiş bir şekilde kaleme almış. Bu kitabı okumakla kalmadım, âdeta içime çektim."
Jodi Picoult, #1 New York Times çoksatan yazarı
"Levithan, okuyucuları ele geçirecek, karşı konulmaz bir eser yaratmış... Her Gün, bir üslup denemesi ve hayal gücü deneyi..."
Booklist
A'nın arkadaşı yok. Ebeveyni yok. Ailesi yok. Mülkü yok. Evi bile yok.
Çünkü her gün başka birinin bedeninde uyanıyor.
Her sabah farklı bir yatak. Farklı bir oda.
Farklı bir ev. Farklı bir hayat.

Rhiannon'la tanıştığı anda ona âşık olan A için, gece çöktüğünde her şey sona ermiştir. Çünkü hiçbir zaman bir insanın bedenine ikinci kez girememektedir. Ancak A, genç kızı aklından çıkaramayınca ve Rhiannon onun yaşama sebebi haline gelince her gün, farklı hayatlar yaşamış farklı bedenlerde ona geri dönmeye çalışacaktır. Bir de onu aşkına inandırmaya...
****

Eğer bunları hemen yazmazsam kafamın patlayacağını farkettim çünkü o NA-SIL BİR SON-DU ÖY-LE. Sonunda ağladım, ağlamamak elde değildi. Ama kitaba bayıldım. Kitaba cidden hayran kaldım. Öncelikle ince ince işlenmiş bir sürü detay vardı. Efendime söyleyeyim, mükemmel bir kurgu vardı, harika bir öykü vardı. A'mızın aşkı ve aşktan vazgeçişi de bence hepimize bir ders niteliğindeydi.


Kitabı bu kadar övdüysem, azıcık olay örgüsünden de bahsedeyim diye düşünüyorum.
Doğduğu andan itibaren beden beden gezen, neye benzediğini bilmediğimiz, aşık hali çok güzel olan A. Bu beden değişimlerinin ne zaman başladığını kendisi bilmiyor. Daha doğrusu hatırlamıyor. Küçükken her şey normal geliyor. Bakıma muhtaç bir bebekken mesela. Ama işler büyüdükçe karışıyor. Beden değişimleri ona büyük kayıplar ve acılar yaşatıyor. 8 yaşında bir çocuk için her gün farklı bedende uyanmak gerçekten acı verir.
Durun... Size Rhiannon'dan bahsetmek istiyorum. Bedenin pek de iyi davranmadiği sevgilisi.
5994.gün Justin adında 16 yaşında bir erkek bedeninde uyanıyor. Buraya kadar her şey normal görünüyor. Günlük şeyler hakkında bedenin hafızasına erişiyor. Sabah yapması gereken rutinleri gerçekleştiriyor. Okula geliyor ve O'nla karşılaşıyor. Rhiannon'la. Bedenin sevgilisi. A, ona görür görmez vuruluyor. Sonrasında yapmadığı şeyi yapıyor ve bedenin akışına karşı çıkıyor. Çünkü Justin, Rhiannon'a pek de iyi davranmıyor. Ama A, Rhiannon'a Justin'in bedenindeyken harika davranıyor. Onunla kalan dersleri kırıp okyanus kıyısına gidiyorlar ve harika  bir gün geçiriyorlar.

Gece yarısı, her zaman olduğu gibi beden değişimi gerçekleşiyor ve ertesi sabah bambaşka biri olarak uyanıyor. Ama o gün ve sonrasında gelen günlerde her daim ona ulaşmaya çalışıyor.
Kendini ona açıklamaya çalışıyor aynı zamanda.
Bir kaç gün geçtikten sonra acaba Rhiannon'un bedenine girse nasıl olur diye merak ettim. 
Veee.... 22.gün onun bedenin de uyanıyor. Aslında kızı kendine tam da o gün aşık ediyor. Naif bir kişiliği var A'nın. Bunu kitap boyunca hissediyorsunuz zaten.
Bir gün, küçük yaşta hizmetçi olarak çalıştırılan biri olurken, ertesi gün uyuşturucu kullanan birinin bedeninde uyanıyor. Aslında kitapta bir sürü yaşam öyküsünü de okuyoruz. Yepyeni insanlarla tanışıyoruz 41 günde.

Ama asıl bence son 3 gün yaşananlar. Bunları da söylemeyeceğim çünkü bence feci spoil olacak. Cesaret edemiyorum bunaaa... 

İkinci kitap olarak çıkacağını umduğum "Another Day". Orjinalleri çok uyumlu. Bakalım, Türkiye kapakları ne kadar uyumlu olacak. Daha da önemlisi çıkacak mı? :D 



Son bir şey, kitabın çevirisi ve dili için söyleyeceklerin yok mu diye sorarsanız, bence ikisi de iyiydi. Ayrıca kurguya odaklandınız mı, küçük hatalar da gözünüze batmıyor. En azından benim için öyle oldu. :)
Ee, ne duruyorsunuz? Oturduğunuz yerden kalkın, dosdoğru kitapçınıza. ;) 
Keyifli okumalar. :)